top of page

Aile İçi Pozitif İletişim


Koronavirüs salgını nedeni ile çalışma koşulları, sosyal ilişkiler ve günlük yaşam ritüellerimizde​ zorunlu değişimler meydana geldi. Bu değişimlere uyum sağlama sürecinde sağlık ve maddi sıkıntılar gibi konulara dair endişeler, belirsizlik, sosyal ilişkilerimizin kısıtlanması ve vaktimizin önemli bir kısmını evde ve ailemizle geçirmek ilişkilerdeki pek çok dinamiği etkiledi. Evde geçirilen süreye dair yüklediğimiz anlamlar, bu uzun süreçte neler yaptığımız ya da yapamadığımız ve beklentilerimiz de ilişkilerimiz üzerinde rol oynuyor. Yaşanan kaygı ve stres aile içi ilişkileri zaman zaman olumsuz etkileyebilir ve gerginliklerin artmasına neden olabilir.


Peki deneyimlediğimiz bu yeni süreçte ilişkilerde gerginliklerin ortaya çıkmasını engellemek ve sağlıklı yolla çözülmesini sağlamak için neler yapabiliriz?


Her şeyden önce unutmamalıyız ki, hepimiz için yepyeni bir deneyimi tecrübe ediyoruz ve herkes için alışkın olmadığımız bu yeni durum ile baş etme yolu çok farklı olabilir. Kendi hislerimizden yola çıkarak karşımızdakini anlamaya çalışmak yetersiz kalabilir. Elbette pek çoğumuz benzer hisler içerisinde olabilir ancak bu benzer hisleri farklı şekillerde deneyimliyor olabiliriz. Örneğin, siz virüs hakkında güncel bilgileri takip etmeyi veya kaygılarınız hakkında konuşmayı tercih edebilir, ancak eşiniz, çocuğunuz ya da anne-babanız bu durumla sıradan bir durum gibi davranarak mücadele etme yolunu seçmiş olabilir. Stresli durumlarla başa çıkmanın pek çok farklı yolları olduğunu ve kendi yolumuzun tek olmadığı bilgisi ile hareket etmek sürdürülebilir sağlıklı ilişkinin önemli adımlarından biri. Kişilerin duygu ve düşüncelerine dair varsayımlarda bulunmak yanlış beklentilerin oluşmasına ve kızgınlıkların doğmasına ortam oluşturabiliyor. Varsayımların önüne geçmenin en etkili yolu zihin okuma davranışından kaçınmak ve açık iletişimler için alan yaratmaya çalışmaktır.


Gerginlik anında özellikle kızgın ve öfkeli hissediyorsak açık bir iletişim sürdürmek zorlayıcı olabilir. Öfke ve kızgınlık genellikle ikincil duygulardır ve altta kırgınlık, kaygı ve hayalkırıklığı gibi duyguları barındırır. Bu duygularla yüzleşmek ve duyguları yönetmek için zamana ihtiyaç duyabiliriz. Ancak en azından gerginlik anında açık bir iletişim için, o an olumsuz duygularla başetmenin zor oldugunu açık bir dille ifade etmek yarar sağlayabilir.

Ihtiyaç duyduğumuz bu alan ve zamanı kendimize tanırken, rahatlamak için nefes egzersizleri yapabiliriz. Bunun için dik bir pozisyonda oturabileceğiniz bir yer seçmek uygun olacaktır. Icinizden 4’e kadar sayarak nefes alıp 2-3 saniye nefesinizi tutup, yine 4’e kadar sayarak yavaş yavaş bırakabilirsiniz. Bunu tekrarlarken yaşadığınız gerginlik ile ilgili zihninizden bir takım düşünceler ve görüntüler akabilir. Bırakın, aksınlar... Siz nefesinize odaklanmaya çalışın, düşünceleri yorumlamadan, analiz etmeden ve yargılamadan sadece izleyin ve geçip gitmelerine izin verin. Bedenin nefes egzersileri ile rahatlamasi, duygu ve düşüncelerinizde de etkisini gösterecektir.


Kendimize özel zaman ayırabilmek rahatlamak için oldukça önemli. Bu egzersizi yaparken evinizde kendinize ait özel bir alan seçebilirsiniz. Bu süreçte özellikle evden çalışma durumunda kalanlar için, evin içinde farklı aktiviteler için farklı alanlar oluşturmak "iş", "rahatlama", "kişisel", " birlikte etkileşim" gibi, nefes alma ihtiyacımızı karşılayabilir. Örneğin, okuma köşesi, çalışma köşesi, birlikte masa üstü oyunları oynama köşesi gibi.

Bunun yanı sıra geçirdiğimiz bu zorlu günlerde kaygı ve stresi azaltmak için bedensel duyumlara odaklanarak an’da kalma çalışmaları yapmak da oldukça fayda sağlayabilir. Farkındalık çalışmaları tüm aile bireyleri ile birlikte yapılan bir etkinliğe de dönüştürülebilir.


Beş duyu organınız ile anı deneyimleyebilirsiniz:


· Odada gördüğünüz 5 nesneyi,

· Dokunup hissedebildiginiz 4 seyi,

· Duyduğunuz 3 farklı sesi,

· Burnunuza gelen 2 farklı kokuyu

· Tattığınız bir yiyeceği her zamankinden farklı olarak yavaş yavaş tadını hissederek, tanımlamaya çalışabilirsiniz.


Bu şekilde yavaşlayabilmek ve dikkati an’a vermek, olan bitene, duygu ve düşüncelerimize belli bir mesafeden bakabilmek için oldukça değerli. Böylelikle, bedensel ve duygusal gerilim azalarak iletişim kurmak için uygun ortam sağlanacaktır. Iletişim sürecini empatik ve açık bir dille gerçekleştirmek ise oldukça önemlidir.

Peki pek çoğumuzun aşina olduğu bu kavram ‘empati yapma becerisi’​ aslında tam olarak ne demek?


Empati yaptım demek, kendimi onun yerine koyuyorum ve ‘ben olsam nasıl hissederdim, ne düşünürdüm?’ diye düşünmek demek değildir aslında. Karşımızdaki kişinin zihni ile düşünebilme ve olayları onun bakış açısı ile anlayabilme becerisidir. Empati yaptım diyebilmek için, sadece anlamak da yeterli değil, karşımızdaki kişiyi doğru anladığımızdan emin olmak ve bunu o kişiye hissettiriyor olmamız gerekir. Jest, mimiklerimiz ve sözlü iletişim kullanarak anladığımızı ifade etmek önem taşır.


Aynı görüş, duygu ve düşünceleri paylaşmasak dahi anlaşılmak ilişkiler için oldukca iyileştiricidir. Bunun icin, iyi bir dinleyici olduğumuzdan, anlamadığımız yerde soru sorduğumuzdan, sözsüz-davranışsal iletilere de özen gösterdiğimizden, sabır gösterip zaman ayırdığımızdan emin olmamız gerekir.


Iletişim sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesi için bazı olumsuz eğilimlerden kaçınmak son derece önemlidir. Örneğin, duygu ve düşüncelerimizden bahsederken cümleye ‘Sen’ yerine ‘Ben’ ile başlanması, iletişimi suçlama ve savunma konuşmasından kurtarır. Örneğin, “Konuşurken gözüme bile bakmıyorsun, iletişim kurmayı bilmiyorsun”​yerine, “ Konuşurken gözüme bakmadığın zaman beni dinlemediğini ve önemsemediğini düşünüyorum. Bu beni üzüyor.”​ denilebilir. Iletişim esnasında, karşılıklı olarak ‘anladığım kadarıyla ….. hissediyorsun’ cümleleri ile mesajın doğru anlaşıldığından emin olmak için teyit edilmesi de sağlıklı iletişimi sürdürmek için önemlidir. Aksi halde yanlış algılara sahip olmak, mesaja uygun olmayan tepkiler göstermemize neden olabilir.


Sağlıklı iletişim sürecini olumsuz etkileyen diğer eğilimler ise zihin okuma ve -meli -mali cümleler kurmaktır. Zihin okuma, karşıdaki kişinin tepkilerinin, nasıl bir amaçla veya niyetle yapılmış olduğunu bilme yanılgısıdır. Örneğin, ‘Böyle söylüyor ama aslında içinden benimle dalga geçiyor.’, ‘Kesin konuşmayı uzattığımı düşünüyor’ gibi düşünceler ortamda kesin kanıt olmaksızın o anki inançlarımızı yansıtır. Bunun önüne geçmenin anahtarı açık iletişimdir.

-meli, -mali cümleler örneğin, “bu kadar inatçı olmamalısın”, “iyi bir eş dediğin …. olmalı”, “eğer bana değer veriyorsa …. yapmalı” kendi yargı ve inançlarımızı mutlak doğru kabul edip karşımızdaki ile aynı beklentiye girmemize neden olacağı için iletişimde çatışmalara neden olur.


Bu süreci iletişimi olumsuz etkileyen bu eğilimlerden kaçınarak, aile içi yakınlığı ve duyguları birlikte düzenleyebilme becerilerimizi arttırmak için bir fırsata dönüştürebiliriz. Zor günleri destek ve dayanışma ile daha kolay şekilde geçirebilmek adına sağlıklı ve etkin iletişimin oldukça kıymetli olduğu düşünüyorum.


Hepimize güzel iletisimlerde kaldığımız sağlıklı günler diliyorum.

Uzman Psikolog

Duygu Rotsinger

 
 
 

Komentarze


© 2020 Duygu Rotsinger, Uzman Psikolog 

bottom of page